Her yıl 1 Aralık’ta Dünya AIDS Günü tüm dünyada anılıyor. Dünyanın her yerinden insanlar, HIV ile yaşayan ve HIV’den etkilenen insanlara destek göstermek ve AIDS nedeniyle hayatını kaybedenleri hatırlamak için birleşiyor.
2020’de dünyanın COVID-19 salgını nedeniyle, sağlığın önemini ve salgınların hayatlarımızı ve geçim kaynaklarını nasıl etki edebileceğini gördük. COVID-19 sağlığın, eşitsizliğin azaltılması, insan hakları, cinsiyet eşitliği, sosyal koruma ve ekonomik büyüme gibi diğer kritik konularla nasıl bağlantılı olduğunu bir kez daha gösterdi. Bunu göz önünde bulundurarak, bu yıl Dünya AIDS Günü’nün teması “Küresel dayanışma, paylaşılan sorumluluk” olarak seçildi.
COVID-19, pandemisi sırasında, herkes güvende olana kadar kimsenin güvende olmadığını göstermiştir. Küresel bir salgında başarılı olmak istiyorsak insanları geride bırakmak bir seçenek değildir. Stigmalaştırmayı ve ayrımcılığı ortadan kaldırmak, insanları merkeze koymak ve yanıtlarımızı insan hakları ve cinsiyete duyarlı yaklaşımlara dayandırmak, çarpışan HIV ve COVID-19 salgınlarını sona erdirmek için hayati önem taşımaktadır.
COVID-19 salgını, toplumlarımızda var olan eşitsizlikleri ortaya çıkardı. Bu sağlık krizi, diğerleri gibi, en yoksulları ve en savunmasızları en sert şekilde vuruyor. COVID-19 krizinin, HIV ile yaşayan insanların sağlık hizmetlerine erişim dahil kilit toplulukların karşılaştığı zorlukları nasıl şiddetlendirdiğini ve krizin, HIV ile yaşayan bireyler gibi marjinalleşmiş kişilerin savunmasızlığını artıran sosyal ve ekonomik eşitsizlikleri nasıl genişlettiğini gördük. Bu kriz aynı zamanda bir uyanma çağrısı, işleri farklı şekilde, daha iyi ve hep birlikte yapma fırsatı doğurdu. AIDS’in bir halk sağlığı tehdidi olarak yenilmesi, birçok açıdan dünyanın COVID-19’a nasıl tepki verdiğine bağlı olacaktır.
AIDS müdahalesinin başarısında etkili olan toplulukların liderliği ve katılımı da COVID-19’a yanıt vermede kilit rol oynadı. HIV’den etkilenen insanlara bilgi, hizmet, sosyal koruma ve umut sağlamada toplum aktivizminin ve dayanışmasının bir kez daha nasıl önemli olduğuna dair sayısız örnek gördük. Ancak, böyle bir dayanışma toplulukların tek sorumluluğu olamaz. Hükümetler, bağışçılar, inanç liderleri, sivil toplum ve her birimiz dünyayı daha sağlıklı bir yer haline getirmeye katkıda bulunmalıyız.
COVID-19, siyasi iradenin nasıl değişiklik getirebileceğini de gösterdi. Hükümetlerin hayat kurtarmak ve geçim kaynaklarını korumak için olağanüstü politika önlemleri ve mali kaynaklar ayırdıklarını gördük. HIV tedavisinin sürekliliğini sağlamak için ülkeler arasında iş birliklerine şahit olduk ve COVID-19 aşısını herkesin eşit bir şekilde erişebileceği bir Halk Aşısı yapmak için uluslararası çağrının arkasında toplanan ülkeler gördük. Bir halk sağlığı tehdidi olan AIDS’i 2030 yılına kadar sona erdirmek için son on yıllık eyleme girerken, hedefimize ulaşmak için siyasi iradeye ihtiyacımız var. Yapılabilir!
Küresel dayanışma ve paylaşılan sorumluluk, AIDS’e verilen yanıt da dahil olmak üzere küresel sağlık tepkilerine yeni bir bakış açısıyla görmemizi gerektirir. Aşağıdakileri sağlamak için dünyanın bir araya gelmesi gerektirir:
Şimdi, zaman eşit toplumlar için cesur liderlik, herkes için sağlık hakkı ve sağlam ve adil bir küresel iyileşme zamanıdır. Bu yıl Dünya AIDS Günü, ülkelere daha sağlıklı toplumlar elde etmek için çabalarını artırmaları çağrısında bize destek veriyor. Bu yılki Dünya AIDS Günü, küresel dayanışma ve ortak sorumluluk talep etmemizi sağlıyor.
Çeviri: Hasan Kazdağlı
Muzaffer Demirsoy / Demokrat Haber Röportajı
“Konuşacaklarımız Var” diyerek insan hakları ve özgürlükler alanında mücadele eden kişi ve kurumların görüşlerini almaya devam ediyorum. Dördüncü söyleşimizde HIV virüsü taşıyanlar ile dayanışmak ve yardımlaşmak amacı ile İstanbul’da kurulan Pozitif Yaşam Derneği’nin avukatı Esra Erin ve sosyal hizmet uzmanı Hazal Hartavi sorularımı yanıtladı. Koronavirüs günlerinde başka bir virüsle mücadele edenlerin yaşadığı sıkıntıları anlattılar…
Pozitif Yaşam Derneği Türkiye’de, HIV ile yaşayan bireyler için kurulmuş ilk kuruluş. Bu açıdan önemli bir boşluğu doldurduğunuz için teşekkür ederek başlamak istiyorum. Pozitif Yaşam Derneği nasıl kuruldu? Derneğin kuruluşunda herhangi bir sorun yaşandı mı? Amaçları nedir?
(H.H.) Merhabalar, asıl bizler teşekkür ediyoruz; HIV ile yaşayan bireylerin yaşadıkları sorunlara dikkat çekmek ve bu konuda çabalarımızı görünür kılmak konusunda bu röportajı yaptığınız için.
Pozitif Yaşam Derneği 2005 yılı Haziran ayında Birleşmiş Milletler AIDS Koordinatörlüğünün öncülüğünde hekimler, aktivistler ve HIV ile yaşayan bireylerin bir araya gelmesiyle kurulmuştur. Diğer hasta hakları derneklerinden farklı olarak, derneğin kuruluş sürecindeki en büyük zorluk HIV ile yaşayan kişilerin ve yakınlarının damgalanma korkusuyla bir araya gelmekten ve görünür olmaktan kaçınması idi. 2003 yılında HIV ile yaşayan kişiler e-posta gruplarında rumuzlar aracılığıyla birbirleriyle iletişim kurmaya ve deneyimlerini paylaşmaya başlamış olsa da fiziksel olarak bir araya gelmenin ve HIV alanında aktivizm yapmanın özellikle 2000’li yılların başında kolay olmadığını tahmin etmek zor değil.
Derneğin temel amacı HIV ile yaşayan bireylerin sağlık hizmetlerinden ücretsiz, eşit ve adil yararlanmalarının desteklenmesi, toplumsal yaşamlarına ayrımcılığa maruz kalmadan devam etmelerinin sağlanması ve yaşanan hak ihlallerine karşı savunuculuk mekanizmalarının geliştirilip güçlendirilmesidir. Diğer yandan hem bireylerin enfeksiyondan korunmaları hem de ön yargıların ortadan kaldırılmasıyla HIV ile yaşayan bireylerin sosyal yaşamlarının standardize edilmesi için farkındalık çalışmalarını yürütmektedir.
HIV nedir? AIDS nedir? Türkiye’de ve dünyada HIV/AIDS ile ilgili sayısal veriler nedir?
(H.H.) HIV, (Human Immunodeficiency Virus/İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü) bağışıklık sistemini etkileyen bir enfeksiyon etkenidir. AIDS ise, (Acquired Immune Deficiency Syndrome/Edinilmiş Bağışıklık Yetmezliği Sendromu) HIV’in tedavi ile baskılanmadığı durumda, ortalama 2-12 yıl içinde vücudun bağışıklık sisteminin savunma işlevini yerine getirmemesi sonucunda, kişinin diğer enfeksiyon ve hastalıklara açık hale gelmesiyle birlikte gelişen bir hastalıklar tablosudur.
Dünyada yaklaşık 37 milyon kişinin, Türkiye’de ise yaklaşık 24 bin kişinin HIV ile yaşadığı biliniyor; ancak henüz test yaptırmadığı için HIV ile yaşadığından bihaber olan önemli bir topluluk olduğunu da göz önünde bulundurmalıyız. Özellikle Türkiye gibi cinselliğin tabulaştırıldığı toplumlarda cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlara ilişkin bilgi düzeyinin yetersizliği, korunma ve düzenli test yaptırma alışkanlığının kazanılmamasına; bu da ne yazık ki toplumdaki HIV ile enfekte olan popülasyonun hızla yayılmasına neden oluyor.
HIV sadece cinsel yollarla mı bulaşıyor, bulaş yolları nedir?
(H.H.) HIV ve AIDS’e dair yanlış bilinen temel noktalardan biri bulaşın nasıl gerçekleşeceği konusudur. Kan, cinsel sıvılar (meni, zevk suyu-prostat sıvısı olarak bilinen pre-seminal sıvılar, vajinal ve anal sıvı) ve anne sütü virüsün insanlar arasında aktarılabildiği vücut sıvılarıdır. Bu sıvılar aracılığı ile virüsün bulaşabileceği davranışları ise korunmasız cinsel birleşme, güvenli olmayan kan, kan ürünleri ve organ nakli, ortak enjektör kullanımı ve dikey (gebeden bebeğe) geçiş olarak sıralayabiliriz. Bu yollar dışındaki hiçbir yol ve temas bulaşa sebep olmaz.
Bununla birlikte geçtiğimiz yıllarda yapılan partner araştırmaları sonuçları HIV tedavisi ile enfeksiyonu kontrol altına almanın virüsün partnerler arasında geçişini durdurduğunu göstermektedir. Tüm dünyada Belirlenemeyen = Bulaştırmayan olarak tanımlanan bu bilgiyi tedavi alan kişilerin cinsel partnerlerine virüsü bulaştıramaması şeklinde aktarabiliriz.
HIV nasıl tespit edilir? Herhangi bir belirtisi var mıdır? Ne zaman, hangi testi yaptırmalıyız?
(H.H.) HIV enfeksiyonunu klinik muayene ya da belirtiler üzerinden teşhis etmek mümkün değil; kişinin HIV ile enfekte olup olmadığı ancak HIV’e özel kan tahlilleri ile anlaşılabiliyor. HIV’i belirleyen materyallerin vücutta oluşması ve saptanabilir olması için beklenmesi gereken bir süre var, pencere dönemi olarak adlandırılan bu dönem test yöntemlerine ve bireylere göre farklılık gösterebiliyor. Yeni nesil testlerle birlikte virüsle karşılaştıktan 1 ay sonra genellikle saptanabilir oluyor.
HIV ile ilgili bilgi düzeyinin düşük olması önyargıyı da beraberinde getiriyor. HIV ile ilgili doğru bilinen yanlışlar nelerdir?
(H.H.) HIV’e ilişkin yanlış kabullerin başında bulaşma yollarının ve güncel tedavinin bilinmiyor oluşu geliyor. HIV bilinenin aksine, tedavisi olan kronik bir enfeksiyondur. HIV ile yaşayan kişiler düzenli ilaç tedavisine ve tıbbi kontrollerine devam ettikleri sürece sağlıklı şekilde hayatlarına devam edebilirler. Tedavi, HIV ile yaşayan bireylerin ebeveyn olabilmelerini, virüs taşımayan çocuk sahibi olabilmelerini, hayatlarına virüsü başkalarına bulaştırma korkusu olmadan devam edebilmelerini ve HIV ile yaşamayan bireyler gibi olağan yaşam sürelerini sağlıklı geçirebilmelerini sağlar. Diğer bazı virüs türleri gibi HIV vücuttan tamamıyla uzaklaştırılamadığı için tedavinin sürekliliği temel yaklaşımdır. HIV statüsünü bilen kişilerin çok büyük bir kısmı tedavi almaktadır. HIV kontrol programlarına bakıldığında, HIV farkındalığı olmadığı için HIV ile yaşıyor olmasına rağmen test yaptırma ihtiyacı duymamış, tedaviye erişmemiş ve korunmasız cinsel birleşme pratiğine devam eden herkesin riskli davranışları sergilediğini; Türkiye’deki yayılma hızının artışını ise doğrudan bu davranışlarla ilişkili olduğunu söyleyebiliriz. HIV’in ve diğer cinsel yolla bulaşan enfeksiyonların yayılımının önlenebilmesinin yolu doğru bilgiyi yaygınlaştırmaktan ve elbette bu bilginin konuşulabilir olmasını sağlamaktan geçiyor. Erken yaşlarda güvenli cinselliğin anlatıldığı, HIV ve diğer cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlara dair farkındalığın yüksek olduğu toplumlarda kişilerin korunma ve test yaptırma alışkanlıklarının daha fazla olduğunu görüyoruz. Bu bilinç aynı zamanda HIV ile yaşayanların ve yakınlarının üzerindeki damgalamanın giderek azalmasını ve ortadan kalkmasını sağlıyor.
HIV ile ilişkin yaygın ön yargılardan bir diğeri ise HIV enfeksiyonunun yalnızca belirli bir grubun problemi olarak algılanıyor oluşu. Ne yazık ki HIV enfeksiyonu 2020 yılında dahi “eşcinsellik”, “seks işçiliği”, “uyuşturucu kullanımı” veya “çok eşlilik” davranışlarıyla ilişkilendirilmekte; bu da HIV damgalamasının derinleşmesine neden olmaktadır. Bugün yaş, meslek, eğitim durumu, cinsiyet ve cinsel yönelim fark etmeksizin HIV ile yaşayan kişilerin ortaklaştığı tek nokta HIV ile yaşıyor olmaları.
Tedavi sürecinden bahsedebilir misiniz? Yaklaşık bir yıl önce kök hücre tedavisi ile Timothy Brown HIV virüsünü yenen dünyadaki 2. HIV pozitif birey oldu ve olay dünyada geniş bir yankı buldu. HIV tedavisi ile ilgili güncel gelişmeler var mı? Yakın zamanda aşı müjdesi almak mümkün mü?
(H.H.) Bir önceki soruda da değindiğimiz gibi bugün artık kronik hastalıklar arasında sayılan HIV enfeksiyonunun tedavisi oldukça etkili ve kolaydır. Yine toplumda kabul gören yaygın inanışın aksine, HIV enfeksiyonu tanısı alan kişiler hastaneye yatırılmazlar veya özel bir bakıma gereksinim duymazlar. Hatta HIV ile yaşayan kişilerin hastaneyle ilişkisinin düzenli olarak üç ayda bir ilaç yazdırmaya gitmekten ibaret olduğunu söyleyebiliriz. Antiretroviral tedavinin(HIV’i baskılayan ilaçlar) uygulanmaya başlandığı 1996 yılından bugüne ilaç rejimlerindeki iyileşmeler de HIV ile yaşayan kişilerin günlük hayatlarını oldukça kolaylaştırdı. 90’ların sonunda ve 2000’li yılların başlarında bir günde neredeyse 15-20 tane ilaç kullanılırken bugün artık sıkıştırılmış tek tablet rejimlerine geçildiğini ve bu ilaçların yan etkilerinin ciddi ölçüde azaldığını görüyoruz.
HIV ile yaşayan kişiler HIV ile enfekte olmayan kişilerden farksız şekilde olağan yaşamlarını sürdürebiliyorlar; fakat henüz HIV’i vücuttan tamamen uzaklaştırmak mümkün değil. HIV ile ilgili neredeyse tüm haberlerin sunumunda HIV’in kamuoyunda hala korkutucu bir unsur olarak yer edinmesini kullanan medya, bu alandaki her yeni bilgiyi “AIDS’e Çare Bulundu!” şeklinde girmeye oldukça hevesli. Bu haberlerin pek çoğu da yeni olma niteliği taşımıyor aslında. Soruya dönecek olursak “Berlin Hastası” ve “Londra Hastası” diye bildiğimiz iki vakada da kanser tedavisinde ilik nakli sonrasında tesadüfen HIV’in ortadan kaybolduğunu görüyoruz. Buradaki tesadüf ilik sahibinin HIV’e karşı doğal bir bağışıklığının olmasıyla açıklanıyor. Normal şartlarda HIV bağışıklık sistemi hücrelerinin üzerinde bulunan algılayıcıları kullanarak hücreye giriyor. Çok az sayıda olmakla birlikte bazı kişilerde bu algılayıcıların mutasyona uğradığı ve algılayıcının HIV’e dirençli olduğu ortaya çıkıyor; bu direnç sayesinde virüs normalde girebileceği hücrelere girememiş oluyor. Söz konusu ilik operasyonu ve operasyon sonrasındaki riskler göz önünde bulundurulduğunda ne yazık ki bu yöntemin henüz HIV tedavisi kapsamına alınacak yeterlilikte olmadığını, beraberinde pek çok riski barındırdığını ve HIV ile yaşayan kişilerin tamamı için uygulanabilir olmadığını söyleyebiliriz. Aşı ve kür çalışmaları konusunda ümitli olsak da “çok yakında!” şeklinde bir yanıt veremiyoruz ne yazık ki.
Sağlık Bakanlığı kamu spotu şeklinde bilgilendirici yayınlar yaparak toplumu bilinçlendirebilir diye düşünüyorum. Böyle çalışmalar HIV ile yaşayan bireylere toplumun bakışını da değiştirecektir. Bu açıdan devletin ve kurumların HIV pozitif bireylere bakışını değerlendirebilir misiniz? HIV pozitif bireyler devlet tarafından bir ayrımcılığa maruz kalıyor mu?
(E.E)-Bu soruya Şubat ayında yayınladığımız 3 aylık hak ihlali raporumuza dayanarak ve en başta yaşanılan ayrımcılıklara dikkat çekerek başlamak istiyorum. Dernek olarak en son 2009 yılında yayınladığımız hak ihlalleri raporlarını 3 ayda bir yayınlama kararı aldık ve bu karar doğrultusunda derneğimize gelen başvurular sayesinde haberdar olduğumuz hak ihlallerini raporlaştırdık. Bu sayede bireysel ve toplumsal önyargıların geçmiş yıllara göre değişime uğramadan varlığını sürdürdüğü, HIV ile yaşayanların kötü muameleye maruz bırakıldıkları; ayrımcılık yasağı başta olmak üzere anayasal pek çok haklarının ihlâl edildiğini gördük.
Rapora dayanarak HIV ile yaşayan bireylerin en fazla ihlâle uğradıkları alanın özel hayatları olduğunu söyleyebilirim HIV’le yaşayan bireylerin, HIV statülerini öğrenen kişiler tarafından günlük yaşamlarında cinsel yönelim ve cinsiyet kimliklerine ilişkin sorulara çokça maruz kaldığını ve HIV statülerinin onayları olmadan başkalarıyla paylaşıldığını ve yaşamlarının her alanında HIV statülerinin gizliliği ihlal edildiğini söyleyebilirim.
HIV’le yaşayan bireylerin özel hayatlarının gizliliğinin ihlalinden sonra en çok hak ihlaline uğradıkları bir diğer alan çalışma yaşamlarıdır. HIV’le yaşayan bireyler işe alımlarda ve işlerinin devamında; HIV testine zorlanmakta, yaşam tarzlarına ilişkin sorulara maruz kalmakta, HIV statülerinin gizliliği ihlal edilmekte, iş koşulları değiştirilmekte, iş sözleşmeleri feshedilmektedir. Yine işyeri hekimliği uygulamalarında zorla HIV testi, HIV’le yaşayan işçilerin kişisel sağlık verilerinin korunmaması, HIV ile yaşayan bireylere yönelik psikolojik taciz (Mobbing) uygulamaları çalışma yaşamında sıklıkla karşılaşılan hak ihlallerindendir.
Çok sık karşılaştığımız bir diğer hak ihlali ise kişinin en temel hakkı olan sağlık hakkının ihlalidir. HIV’le yaşayan bireylerin sağlık hakkına erişimlerinde; hekim HIV ile yaşayan hastayı tedaviyi reddetmekte, tedavi sırasında HIV ile yaşayan bireylere önyargılı tutumlarla yaklaşılmakta, bu durum zaman zaman nefret söylemlerine evrilmekte, HIV ile yaşayan bireylerin statülerinin gizliliği ihlal edilmekte, HIV’le yaşayan kişinin aydınlatılmış onamı alınmadan zorla HIV testi yapılmakta ve HIV’le yaşayan kişiler sağlık çalışanları tarafından özel yaşamlarına ilişkin sorulara maruz kalmaktadırlar. Sağlık kurumlarında yaşanan dışlanma ve ayrımcılık, HIV ile yaşayan kişileri tedavi olmaktan caydırabilmekte ve sağlıklarını ciddi anlamda tehdit etmektedir.
Bahsettiğim tüm ihlallerin ortak noktası ise Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik maddesi ve onun doğrusal uzantısı olan, uluslararası sözleşmelerde ‘Ayrımcılık Yasağı’ şeklinde karşımıza çıkan yasağın ihlalidir. Her ne kadar ayrımcılık yasağının ihlali Ceza Kanununda suç olarak düzenlenmişse de düzenlemede ayrımcılığa uğrayabilecek gruplar ve fiiller sınırlı sayıldığı için ve sayılan gruplarda sağlık sebebiyle uğranılan ayrımcılık sayılmadığı için bu madde HIV statüsü sebebiyle ayrımcılığa uğrayan bireyleri korumamaktadır; dolayısıyla kanunun düzenlemesinden ötürü bir cezasızlık pratiğiyle karşılaşıyoruz.
Bu uzun cevaptan sonra sorunuza dönecek olursak, evet HIV ile yaşayan bireyler yukarıda değindiğim gibi birçok alanda ayrımcılıklara uğramaktadır ve HIV ile yaşayan kişilerin yoğun olarak karşılaştıkları ayrımcılık ve damgalamalar hem bu kişilerin hayatını haksız yere zorlaştırmakta hem de epideminin yayılmasına katkıda bulunmaktadır. Bununla birlikte UNAIDS ve çeşitli ulusal ve uluslararası kuruluşlar HIV ve AIDS’in yayılmasını engellemek hatta salgını tamamen ortadan kaldırmak adına çalışmalar yapmaktadır. Türkiye’de ise Sağlık Bakanlığı’nın Kasım 2019’da yayımladığı 5 yıllık HIV/AIDS Kontrol Programı da bu çalışmalardan biri olarak sayılabilir. Söz konusu kontrol programında soruda bahsettiğiniz kamu spotu çalışmasına benzer olarak; dışlanmayı ve ayrımcılığı önlemeye dair medya programları oluşturulması, toplumda kanaat önderlerinin HIV enfeksiyonu hakkında farkındalıklarının artırılması, HIV ile yaşayan bireylere, ailelerine ve sosyal çevrelerine yönelik eğitimlerin düzenlenmesi ve gerekli destek mekanizmaların planlanması gibi hedefler mevcuttur ve eğer bu hedefler gerçekleştirilirse saydığımız tüm bu ihlallerin tamamen ortadan kalkacağını kesin olarak söyleyemesek de azaltacağını düşünüyoruz.
İşe girişlerde sağlık raporu istenildiğini biliyoruz. İşe girişlerde istenilen sağlık raporlarında HIV ile ilgili bir istemde bulunuluyor mu ya da bulunulabilir mi? HIV’in sosyal yolla bulaşmayacağını dolayısıyla iş yaşamında bir bulaştan söz edilemeyeceğini biliyoruz ancak buna rağmen doğrudan ya da dolaylı olarak HIV ile yaşayan bireyler ayrımcılığa maruz kalarak işten çıkartılabiliyor. Bu açıdan bir mahkeme kararı var mı? Hukuk ne diyor?
(E.E)-Türkiye’de maalesef HIV ile yaşayan bireyler açısından ciddi bir mevzuat eksikliği var. Bu sebeple sorduğunuz soruyla ilişkili olarak çalışma yaşamında HIV ile yaşayan bireylerin hakları açısından uluslararası mevzuata göre yorumlar yapıyoruz. Bu konuda ILO’nun (Uluslararası Çalışma Örgütü) tavsiye metinleri var. Örneğin ILO HIV/AIDS ve Çalışma Yaşamıyla İlgili Davranış Kurallarına göre; İş için başvuranlardan ya da çalışanlardan HIV’le ilgili kişisel bilgi vermelerini istemenin herhangi bir gerekçesi olamaz. Ayrıca, çalışanların da bu tür bilgileri iş arkadaşlarına verme gibi bir yükümlülükleri olamaz. İşçilerin sağlık statülerine ilişkin konularda, kişisel verilerine erişimin gizliliğe ilişkin kurallara tabi olması gerekmektedir. HIV/AIDS muayenesi, iş için başvuran ya da hali hazırda çalışan bireylerden talep edilmemelidir.
Ancak buna rağmen işe giriş muayenelerinde kişilerin aydınlatılmış onamı alınmadan hukuka aykırı bir şekilde HIV testinin de yapıldığını görüyoruz. Oysa işe girişlerde HIV testi istenmesi hukuka aykırılığın yanı sıra gereksizdir ve işçilerin insan hakları ile saygınlıklarını zedeleyecektir. Çünkü işçilerin hem test sonuçlarının açıklanmak sureti ile ifşa edilme riski vardır. Bu sebeple yukarıda bahsettiğimiz Davranış Kuralları’na göre HIV testinin, işe alımlarda veya iş sözleşmesinin devamında bir ön koşul olarak kullanılmaması ve işçilerin işe başlamasından önce ya da düzenli aralıklarla yapılan rutin uygunluk testlerinde HIV testinin zorunlu olarak dayatılmaması gerektiği belirtilmiştir.
Türkiye’de ise çalışanın işe başlamadan önce yapacağı öngörülen işe uygunluğunun tespiti için yapılan işe giriş muayenesi prosedürü mevcuttur. Bu noktada ise işe giriş muaynesinde hangi testin isteneceği ile ilgili mevzuatta bir düzenleme yoktur. Mevzuat istenecek tetkikler açısından bir açıklık getirmemiştir ancak işe giriş ve periyodik muayene için İşyeri Hekimi Yetki ve Sorumlulukları Hakkında Yönetmelik ekinde tavsiye niteliğinde örnek bir muayene formu düzenlenmiştir ve bu formda HIV testi yer almamaktadır. Buna rağmen Ortak Sağlık Güvenlik Birimlerinin (işyerlerine; iş yeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı sağlayan kuruluşlardır) açılmasıyla birlikte bulaşıcı hastalıkların bulaş özelliklerine bakılmaksızın işverenlere paket halinde muayene ve içerisinde HIV testi de olan testlerin satıldığını ve bunu engelleyen bir mevzuatın da olmadığını söyleyebiliriz.
HIV ile yaşayan bireylerin statülerine bağlı olarak iş akitlerinin haksız olarak feshedildiğini ise yukarıda zaten detaylı olarak açıkladık ancak bu konuda bir mahkeme kararından bahsetmek gerekirse çok meşhur bir Anayasa Mahkemesi kararımız var, T.A.A kararı. Anayasa Mahkemesi, karar veren mahkemelerin salt “bulaşıcı” hastalığa dikkat çekerek, riskin gerçekleşmemesi için tek çözümün başvurucunun işyerinden uzaklaştırılması fikrinin kabul edilemez olduğunu, başvurucu için iş yerinde alternatif iş imkanlarının araştırılmamış olduğunu, bu nedenle maddi ve manevi varlığının korunması hakkının ihlal edildiğini tespit etmiştir. Ve dışlanma, damgalanma ve ön yargıların özellikle iş yaşamında mevcut olması nedeni ile HIV ile yaşayan bireyler üzerindeki etkilerin yıkıcı olabileceği de dikkate alındığında başvurucunun gizlilik talebinin reddedilmesinin ise özel yaşamının gizliliğini ihlal ettiğini belirtmiştir. Dolayısıyla bu kararda da görüldüğü üzere HIV statüsünün iş akdinin feshi için haklı bir sebep olmadığını tekrar edelim. HIV ile yaşayan bireylerin böyle bir ihlalle karşılaşması halinde işe iade davası ile diğer işçilik alacaklarının tazminine ilişkin dava açma haklarının yanı sıra ayrımcılık tazminatı davası açma hakları da mevcuttur.
Bu kararın önemli bir karar olmasının diğer bir sebebide; Anayasa mahkemesinin yargılamanın kapalı yapılması talebinin yargılama aşamasında reddedilmesinin özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine, karar vermesidir. Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı niteliğinden ötürü; HIV ile yaşayan bireyler uğradıkları hak ihlallerinden ötürü yargı mekanizmasına başvurduğunda bu karara dayanarak duruşmaların kapalı yapılmasını talep edebilirler.
HIV pozitif bireyler coronavirüs açısından yüksek risk grubunda mı?
(H.H.) Son dönemde HIV ile yaşayanların ve elbette yakınlarının en çok merak ettiği sorulardan biri bu. Şu ana dek, HIV ile yaşayan bireylerde Covid-19 oranlarının HIV ile enfekte olmayan kişilere göre daha yüksek olduğuna ya da farklı bir seyir izlediğine dair herhangi bir veri olmadığını söyleyebiliriz. Tedaviyi sürdüren HIV ile yaşayan kişilerin genel popülasyondan farklı önlemler almalarını gerekmiyor. Bunun yanında geçmişte enfekte olduğu halde test yaptırmadığı için henüz tanı almamış olan ya da bir sebepten dolayı tedaviyi sürdüremeyen kişilerin bağışıklık sistemiyle ilgili değerlendirme yapılamayacağı için Covid-19 da dahil olmak üzere tüm enfeksiyonlar açısından risk grubunda olabileceklerini eklemek gerekiyor.
Amerikan Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezinin HIV+ler için önerileri:
Önemli gerçekler:
COVID-19 HİV+ler için daha mı tehlikeli?
Hayır. Şu an için antiretroviral tedavisine aksatmadan devam eden HİV+ bireyler için daha yüksek bir risk söz konusu değil. Aynı zamanda, HİV enfeksiyonunu kontrol altında tutan kişilerin corona virüsü ile enfekte olma durumunda daha ciddi Covid-19 semptomları göstereceğine dair de hiçbir kanıt yok.
Kimlerin hasta olma ihtimali daha yüksek?
HİV’le yaşayan ve aynı zamanda immün yetmezliği olanlar corona virüsle enfekte olmamak için daha dikkatli olmalıdır. Bu kişiler
Bu kişilerin daha yüksek risk grubunda olmalarının sebebi immün sistemlerinin yeni bir virüsle savaşacak kadar güçlü olmayabileceğidir. Öte yandan, HİV+ bireylerin HİV enfeksiyonları kontrol altında olmadıkları zaman solunum yolu enfeksiyonlarına karşı daha savunmasız oldukları da bilinen bir gerçek. Bu sebeple ilaçlarınızı aksatmamanız her zaman ancak özellikle güncel koşullar altında çok ama çok önemli. Eğer an itibariyle ilaç kullanmıyorsanız veya ilaç kullanmakta zorluk çekiyorsanız lütfen doktorunuza danışın. Yaşlı HİV+ler ve ciddi rahatsızlıkları olanlar da daha dikkatli olmalıdır.
HİV+im, nasıl Covid-19 olmam?
Kişilerin HİV statülerinden tamamen bağımsız olarak alması gereken önlemler aynıdır ve özetle aşağıdakileri içerir:
Birçok ülke, vatandaşlarını evden çıkmamaları konusunda sıkıca uyarıyor. Eğer Covid-19’a yakalanma ihtimalinizin daha yüksek olduğunu düşünüyorsanız başkalarıyla olan fiziksel temasınızı kesinlikle sınırlandırmalısınız.
HİV+im, hasta hissedersem ne yapmalıyım?
Eğer kendinizi iyi hissetmiyorsanız, devam eden öksürüğünüz ve ateşiniz varsa, evde kalın ve en yakın hastaneyi arayın. Asla paniğe kapılmamalı, yanlış kararlar almamalı ve başkalarını tehlikeye sokmamalısınız. En önemli olan başkalarıyla temastan kaçınmanız. Çoğu Covid-19 vakası çok ciddi sorunlara yol açmaz ve bir hafta içerisinde sağlığınızı toparlayabilirsiniz.
Eğer izin almanız durumunda HİV+ olduğunuzun duyulmasından endişeleniyor ancak yüksek riskli bir iş ortamında çalışıyorsanız, doktorunuza ve/veya yerel HİV derneklerine başvurunuz.
HİV+ler için Covid-19 önerileri
HİV’le yaşayan herkes kendini korumak için gerekli önlemleri almalı ve antiretroviral tedavilerine aksatmadan devam etmelidir. İlaçlarınızı ve tedavinizi nasıl temin edeceğinizle ilgili doktorunuzdan bilgi aldığınızdan emin olun. Bu süreç içerisinde doktorunuza ulaşmakta sorun yaşıyorsanız yerel HİV örgütünüze danışabilirsiniz. Bu sırada yapmanız gerekenler:
Kaynaklar:
[1] https://www.cdc.gov/coronavirus/2019-ncov/need-extra-precautions/hiv.html
[2] https://www.poz.com/article/people-hiv-need-know-new-coronavirus
Çeviri: H. Tankut Atuk
Şu ana dek, HIV ile yaşayan bireylerde COVID-19 oranlarının HIV negatif olanlara göre daha yüksek olduğuna ya da farklı bir seyir izlediğine dair herhangi bir kanıt elde edilmemiştir. Mevcut kanıtlar, ağır hastalık geçirme riskinin ileri yaş, erkek cinsiyet ve kalp-damar hastalıkları ve diyabet gibi bazı sağlık sorunları olması halinde yükseldiğine işaret etmektedir. Tedavi kullanan, CD4 sayısı normal ve viral yükü baskılanmış olan HIV ile yaşayan bireylerde ağır hastalık riski yüksek olmamakla birlikte, HIV ile yaşayan bireylerin birçoğunda riski artıran diğer risk faktörleri bulunmaktadır. Örneğin, Avrupa’da HIV ile yaşayan bireylerin neredeyse yarısı 50 yaşın üzerindedir ve kalp-damar hastalıkları ve kronik akciğer hastalığı gibi durumlar, HIV ile yaşayan bireylerde daha sık görülmektedir. Bağışık yetmezlik (CD4 sayısının 200/mm3’ten az olması) bulunması ya da bireyin antiretroviral tedavi kullanmaması durumunda koronavirüs enfeksiyonunun daha ağır seyretme olasılığı bulunmaktadır. HIV ile enfekte bireylerde gebelik veya anneden bebeğe bulaş konusunda herhangi bir veri yoktur.
Bulaş riskini azaltma ve belirtilerin yönetilmesi konusunda, kaynaklar kısmında örnekleri bulunan ulusal kılavuzlar esas alınmalıdır [1-3].
COVID-19 üzerinde bazı antiretrovirallerin etkili olabileceğine dair bazı tartışmalar yapılmakta ve çalışmalar yürütülmektedir. Lopinavir/ritonavir ile yapılan ve ağır COVID-19 enfeksiyonu tanısı ile hastaneye yatırılmış 199 bireyi kapsayan ilk randomize kontrollü çalışmada bu tedavinin standart tıbbi bakıma göre herhangi bir üstünlüğü olmadığı kanıtlanmıştır. [4] Proteaz inhibitörleri dâhil, diğer antiretrovirallerin COVID-19 enfeksiyonunun tedavisinde kullanımını destekleyecek yeterli kanıt yoktur; yapısal analizler, darunavirin COVID-19 proteaz enzimine bağlanmadığını ortaya koymuştur.
Yakın tarihte, dünyanın farklı bölgelerinde COVID-19 enfeksiyonunun tedavisinde kullanımı denenen ilaçlar için COVID-19 ilaç etkileşimleri web sitesi (www.covid19-druginteractions.org) geliştirilmiştir. EACS ve BHIVA’nın bu yararlı web sitesine mali destekte bulunma kararı vermiş olduğunu memnuniyetle duyuruyoruz.
Koronavirüs salgını tüm hızıyla deva ediyor. EACS ve BHIVA, HIV ile yaşayan bireyler için kılavuzluk edecek bilgileri paylaşmaya devam edecek. Hepinize sağlıklı günler dileriz.
Ege üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı Prof. Dr. Deniz Gökengin tarafından hazırlanmıştır.
1-İş Kanununa tabi HIV ile yaşayan bireylerin salgın sebebiyle işe gitmeme hakları var mıdır?
İlk olarak Aralık 2019’da görülen yeni tip corona salgınının 11.03.2020 tarihi itibariyle Sağlık Bakanının açıklamasıyla Türkiye’de de görüldüğü bilinmektedir. Peki salgının yayılma hızı ve yayılma kolaylığı ile meydana getirebileceği sonuçlar işçilere çalışmaktan kaçınma hakkını verir mi?
Çalışmaktan kaçınma hakkı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 13. maddesinde şöyle düzenlenmiştir: ”Ciddi ve yakın tehlike ile karşı karşıya kalan çalışanlar kurula, kurulun bulunmadığı işyerlerinde ise işverene başvurarak durumun tespit edilmesini ve gerekli tedbirlerin alınmasına karar verilmesini talep edebilir…
Kurul veya işverenin çalışanın talebi yönünde karar vermesi hâlinde çalışan, gerekli tedbirler alınıncaya kadar çalışmaktan kaçınabilir. Çalışanların çalışmaktan kaçındığı dönemdeki ücreti ile kanunlardan ve iş sözleşmesinden doğan diğer hakları saklıdır.”
Dolayısıyla burada salgının işyerinde ortaya çıkıp çıkmadığı eğer ortaya çıkmışsa gerekli önlemlerin alınıp alınmadığı hususuna göre bu sorunun cevabı değişiklik gösterecektir. Zira eğer salgın işyerinde ortaya çıkmış ve gerekli önlemler alınmamışsa maddenin devamında çalışanların ciddi ve yakın tehlikenin önlenemez olduğu durumlarda işyerini veya tehlikeli bölgeyi terk etme haklarının oluştuğu düzenlenmiştir.
HIV statüsündeki bireyler için de bu durum geçerli olup salgının işyerinde ortaya çıkması halinde HIV statülerini paylaşmadan riskli durumu bildirme, tedbir alınmasını isteme ve gerekli tedbirler alınıncaya kadar çalışmama hakları mevcuttur.
2-HIV ile yaşayan bireyler aynı zamanda corona virüsü ile enfekte olursa bu sebeple işten çıkarılabilir mi?
HIV enfeksiyonunun, işten çıkarma için bir gerekçe olamayacağı, HIV/AIDS ve Çalışma Yaşamıyla ilgili ILO Uygulama ve Davranış Kuralları’na göre çalışanlardan HIV’le ilgili kişisel bilgi vermelerini istemenin herhangi bir gerekçesi olamayacağı, ayrıca çalışanların da bu tür bilgileri iş arkadaşlarına verme gibi bir yükümlülükleri olamayacağı ile işçilerin sağlık statülerine ilişkin konularda, kişisel verilerine erişimin gizliliğe ilişkin kurallara tabi olması gerektiği bilinmektedir.
İş Kanununda düzenlenen hastalık sebebiyle fesih maddelerinin ise işçinin tutulduğu hastalığın tedavi edilemeyecek nitelikte olduğu ve işyerinde çalışmasında sakınca bulunduğunun Sağlık Kurulunca saptanması durumları için düzenlendiği; dolayısıyla yalnızca coronavirüs için değil, tüm hastalıklar bakımından, eğer bir işçi hasta ise ve hastalığın iyileşme ihtimali var ise, işveren bakımından haklı fesih sebebi değildir. Ancak, hastalığın tedavi edilemeyeceği kesinse ve işyerinde çalışması sakıncalı ise işveren bakımından geçerli fesih gündeme gelebilir.
3- Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığı Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğünce 13.03.2020 tarih ve E.12362 sayı ile yayımlanan Genelge uyarınca;
Yurtdışında bulunan kamu görevlilerinin yurda dönüş tarihinden itibaren 14 gün evde tecrit oldukları sürenin mesai günlerine tekabül eden kısımlarında idari izinli sayılmışlardır.
Bu husus herkes için geçerli olup HIV ile yaşayan bireyler açısından bir farklılık göstermemektedir.
4-Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığı Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğünce 13.03.2020 tarih ve E.12362 sayı ile yayımlanan Genelge uyarınca;
Hamileler, yasal süt izni kullananlar, engelli olarak istihdam edilenler, yönetici pozisyonda istihdam edilenler hariç olmak üzere, 60 yaş ve üzerinde olanlar, dezavantajlı grupta bulunanlar (bağışıklık sorunu olanlar, kanser hastaları, kronik solunum yolu hastaları, obezite ve diyabet, kalp damar hastaları, organ nakli olanlar, kronik hastalar)16 Mart 2020 tarihinden itibaren 12 gün idari izinli sayılmışlardır. Ancak genelgede sağlık çalışanları bu madde hususunda ayrı tutulmuş olup tüm sağlık personellerinin yasal mazeret izinleri (Evlilik, Ölüm, Analık, Hastalık ve Refakat) hariç yıllık izinleri durdurulmuştur.
HIV’in Dünya Sağlık Örgütü tarafından 2014 yılından itibaren kronik hastalıklar kategorisinde değerlendirildiği göz önüne alınarak HIV ile yaşayan kamu personellerinin de bu madde uyarınca idari izinli sayılması gerekmektedir.
5-Corona Salgınından ötürü işe devam etmek istemeyen HIV ile yaşayan kişiler, HIV statülerinden ötürü istirahat raporu alabilirler mi?
İstirahat raporu verme hekim veya sağlık kurulu takdirinde olan bir konu olup corona salgınından ötürü risk grubuna girdiğinizi düşünüyorsanız, bu durumu hekiminiz/sağlık kurulu ile paylaşıp rapor hususunu kendisine sorabilirsiniz.
SAĞLIK BAKANLIĞININ “EFEKTİF İŞLEMLERİN ERTELENMESİ VE DİĞER ALINACAK TEDBİRLER” BAŞLIKLI YAZISI NE ANLATIR?
Yapılacak ameliyatın hayati önemi olmaması durumunda, hekime takdir yetkisi de bırakılarak, ameliyatı ileri bir tarihe ertelemesi tavsiye edilmiştir. Planlı bir cerrahi operasyonun iptal edilmesi, hekiminizin Sağlık Bakanlığı tavsiyesine uymasından kaynaklanıyor olabilir.
Diş hekimliğini uygulamalarının tümünü kapsar. Diş uygulamaları sırasında, uygulamanın doğası gereği hem hasta hem diş hekimi Covid-19 bulaşı hakkında yüksek risk taşır. Bu sebeple tüm vatandaşların acil olmayan diş hekimi randevularını iptal etmesi önerilmiştir. Hastalar durumun acil olduğunu düşünüp diş hekimine başvurmuş olsalar dahi, diş hekimi uygulamayı erteleyebilir. Bu durumda kişinin HIV ile yaşıyor olması ayrıca bir erteleme sebebi değildir, uygulamanın acil olmaması erteleme için yeterlidir.
HIV ile yaşayan kişiler gibi, düzenli aralıklarla hekimine kontrole gitmesi gereken kişilerin, ziyaretlerinin ilgili hekimin bilgisi dahilinde daha uzun aralıklarla yapılması gerekliliğidir. Örneğin 3 aylık periyotlarla kontrole giden kişinin, hekiminin bilgisi dahilinde olmak üzerinde 5 aylık periyotlarla gelmesine karar verilebilir. Birey bu kararı kendi başına almamalı, mutlaka doktoruna danışmalıdır.
HIV ile yaşayan kişilerin de raporlu ve sürekli kullanım gerektiren ilaçları olması sebebiyle, HIV tedavisinde kullanılan ilaçların bitmesi halinde (veya tekrar doktora gidip ilacı yazdırmak gerektiğinde) hastaneye gitmeden, sadece raporu göstererek her ay için bir kutu olmak üzere eczaneden temin edilebilecektir. Sağlık Bakanlığı’nın tavsiye yazısı üzerine Sosyal Güvenlik Kurumu konu ile ilgili duyuru yayımlamıştır. Bu duyuruya göre de raporlu ilaçların son 6 ay içinde en az bir defa alınmış olması gerektiği ifade edilmiştir. Yani kişi raporu olduğu halde 6 ayda hiç ilaç almamış ise reçetesiz olarak ilaç temin edemeyecektir, hekime başvurup mutlaka reçete alması gerekir. Unutmamak gerekir ki, normalde 3 aylık reçete yazıldığı halde, bu uygulama gereği reçetesiz alınan ilaçlar 1 ay yetecek kadar verilir. Normalde olduğu gibi ilacın bitmesine 15 gün kala tekrar eczaneye başvurup 1 aylık ilaç daha alınabilmektedir.
HIV ve COVID-19
HIV pozitif kişiler için Coronavirus ve COVID-19
Yeni Coronavirüs’ün (COVID-19) ortaya çıkması ve yarattığı pandemi tüm dünyayı alarma geçirmiştir. Yeni tanımakta olduğumuz bu virüsün Coronavirüs ailesinden olması sebebiyle tahmin ettiğimiz bazı özellikleri olmakla beraber henüz geniş bilimsel araştırmalar yapılmasına fırsat olmamıştır. HIV ile yaşayan bireyler için de aynı belirsizlikler devam etmektedir.
HIV ile yaşayan bireyler için Coronavirüs ile enfekte olmak mevcut bilgilerle, genel popülasyonda tanımlanan risklerden daha yüksek değildir.
COVID-19 ile ilgili bugün bildiklerimiz şiddetli hastalık geçirme açısından risk taşıyan gruplar, 60 yaş üstü insanlar, bağışıklık yetmezliği olan insanlar ve kronik solunum, kalp, böbrek rahatsızlığı olanlardır. (Positive Life NSW, 2020)
Elimizdeki tek bilimsel araştırmaya göre; COVID-19 ile enfekte olmuş tedavi altındaki HIV pozitiflerin eğer CD4 sayısı 350hücre/ml’ den yüksek ise genel popülasyona göre daha fazla risk altında olmadığına dair yapılan çalışmadır. Aynı bilimsel araştırmada 2 HIV pozitif kişinin kullandığı ilaçların Coronavirüs üzerinde de etkili olabileceği düşünülmüştür. (Guo ve ark., 2020)
HIV pozitif kişilerde daha yüksek risk saptanmamış olsa da uluslararası bilimsel otoriteler (CDC – Center Disease Control and Prevention) HIV pozitif kişiler için ve onlarla ilgilenen klinisyenler için bazı tavsiyelerde bulunmuşlardır. Bu tavsiyeler; 1. Tüm popülasyonun uyması gereken sosyal izolasyon ve hijyenin sağlanması 2. Grip ve zatürre aşılarının güncel tutulması 3. Ruh sağlığının korunması açısından teknoloji kullanılarak uzaktaki yakınlarla iletişim içerisinde kalınması. 4. HIV ilaçlarının rutin kullanımı ve temini konusunda özen gösterilmesi (Center Disease Control and Prevention, 2020)
Tüm çalışmalar göz önüne alındığında tedavi altındaki HIV pozitifler için COVID-19 açısından ayrıca bir risk görünmemektedir. HIV ile yaşayan bireylerin alması gereken ayrıca bir önlem yoktur. HIV pozitif kişilerin bağışıklık sistemini güçlendirmesi için kullanması gereken herhangi bir ilaç takviyesine ihtiyaç yoktur. Tedavi altında olmayan, henüz tanı almamış veya yeni tanı almış ve tedavi ile henüz CD4 miktarı yükselmemiş hastalar şüphesiz daha çok dikkat etmelidir.
HIV pozitif olsun ya da olmasın tüm bireylerin Dünya Sağlık Örgütü’nün ve ülkemiz sağlık bakanlığının tavsiyelerine uyması bireysel ve toplumsal sağlık açısından çok önemli ve yeterlidir.
Kaynaklar
Dr. Görkem Gökçelioğlu
Geri Dön