Viiv Healthcare Positive Action Fund tarafından fonlanan “Çok Yönlü Müdahalelerle Çalışma Yaşamında ve Sağlık Hizmetlerinde HIV ile İlgili Damgalanma ve Ayrımcılığın Sona Erdirilmesi” projesi kapsamında yapılan ”Sağlık Çalışanları HIV Stigma Tespit Araştıma” raporumuz yayınlandı. Raporu okumak için web sitemizin Media/Raporlar bölümünü ziyaret edebilirsiniz.
Türkiye’de HIV alanında çalışmalar yürüten 5 uzmanlık derneğinin aynı amaç için bir araya gelerek oluşturduğu ve ülkemizde HIV enfeksiyonunun dünya genelinde istenilen hedeflere ulaşması için faaliyet gösteren Türkiye HIV/AIDS Platformu tarafından 18-21 Kasım 2021 tarihlerinde Antalya’da düzenlenen HIV/AIDS Kongresi geçmiş yıllarda olduğu gibi bu yıl da yüz yüze gerçekleştirilmiştir. Türk Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK), AIDS ve Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar Derneği (AIDS ve CYBH Derneği), Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanlık Derneği (EKMUD), HIV/AIDS Korunma ve Eğitim Derneği (HAKED) ve HIV Enfeksiyonu Derneği (HIVEND)’nin katkılarıyla düzenlenen kongre, HIV alanında uzman enfeksiyon hekimleri, aktivistler, alanda çalışan çeşitli sağlık çalışanları ve ilaç endüstrisi temsilcilerinin katılımıyla gerçekleşmiştir. Derneğimizi temsilen, yönetim kurulu üyemiz Canberk HARMANCI ve İstanbul Destek Merkezi sosyal hizmet uzmanımız Mehmetcan YAZICIOĞLU kongreyi takip etmişlerdir. HIV enfeksiyonuna ilişkin güncel tanı, tedavi ve uyum süreçlerinin tartışıldığı kongrede derneğimiz bir stant açarak kongre katılımcılarına bilgilendirici kitapçıklar ve broşürler dağıtılmıştır. Ayrıca bu broşür ve kitapçıkları yaygınlaştırmak amacıyla daha fazla talep eden kongre katılımcılarının adres ve iletişim bilgileri bir form aracılığıyla toplanmıştır. Bu kişilere talep ettikleri bilgilendirici materyaller gönderilecektir.
Kongrede HIV enfeksiyonunun tanı, tedavi ve önleme süreçlerinde çok yönlü disiplinler arası çalışmalar yürütülmesi gerektiğine ve HIV ile yaşayan kişilerin bu süreçte katılımının önemine vurgu yapılmıştır. Özellikle HIV ile yaşayan kişilere yönelik ayrımcılık ve damgalamanın giderilmesi konusunda alanda çalışan tüm aktörlerin işbirliği halinde faaliyetler yürütmesi gerektiği birçok oturumda vurgulanmıştır. Bu oturumlardan biri de ‘’Hekimler STK’lardan ne bekliyor? STK’lar hekimlerden ne bekliyor? Oturumu olmuştur. HIV alanında çalışan özne derneklerin temsilcilerinin söz aldığı oturumda enfeksiyon hekimleri ile sivil toplum örgütleri arasında oluşturulan işbirliklerinin, HIV ile yaşayan kişilerin ve toplumun doğru bilgiye ulaşması, ayrımcılık ve damgalamanın giderilmesi noktasında önemi üzerine fikir birliğine varılmıştır. Yönetim kurulu üyemiz Canberk HARMANCI, gerçekleştirdiği sunumda HIV ile yaşayan kişilerin hekimlerden kolay erişim ve kapsayıcılık, güncel bilgi paylaşımı, yeterli zaman, kişisel sağlık verilerinin gizliliği gibi konularda daha fazla özen gösterilmesini beklediklerini, enfeksiyon hekimlerinin gösterdiği ilgi ve çaba nedeniyle müteşekkir olduklarını belirtmiştir.
Covid-19 pandemisinin HIV tanısı ve tedavi süreçlerine ilişkin etkileri de kongredeki birçok oturumda tartışılmıştır. Bu bağlamda pandemi sürecinde tanı ve tedavi hizmetlerine erişimde aksaklıklar olduğu vurgulanmış, HIV ile yaşayan kişilerin psikososyal iyilik hallerinde bozulmalar gerçekleştiği belirtilmiştir. Kongrede oturumların çoğunda bahsedlen konulardan bir tanesi de belirlenemeyen=bulaştırmayan (B=B) kavramı olmuştur. Bu kavramın bilinirliğinin ve görünürlüğünün toplumda arttırılmasıyla birlikte ayrımcılık ve damgalamayla mücadelede önemli kazanımlar elde edileceği aktarılmıştır. Kongre sırasında üzerinde durulan başka bir husus da Prep uygulamasına yönelik güncel gelişmeler olmuştur. Prep’e erişilebilirliğin önündeki engeller ve bu engellerin kaldırılmasına ilişkin alınabilecek aksiyonlara ilişkin değerlendirmeler yapılmıştır. Kongrede birçok katılımcı tarafından üzerinde durulan başka bir başlık da HIV tedavisinde hızlı tedavi başlangıcı olmuştur. Antiretroviral (ART) tedaviye mümkün olan en kısa sürede başlanması ve bu süreçte HIV ile yaşayan kişilerin psikososyal açıdan tedaviye hazır olma durumlarının da göz önünde bulundurulması gerekliliğinin altı çizilmiştir.
Kongre’nin son gününde ‘’Tedavinin Geleceği ve Kür’’ başlıklı oturum gerçekleştirilmiştir. Bu oturumda Doç. Dr. Ahmet Çağkan İNKAYA ve Doç. Dr. Birgül METE tarafından küre ilişkin birçok çalışmanın devam ettiği, latent rezervuar nedeniyle henüz kürün (şifanın) sağlanamadığı, devam eden çalışmalar içerisinde umut vaat eden çalışmaların da olduğu belirtilmiştir. Özellikle Ahmet Çağkan İNKAYA’nın sunumunda yaptığı “Bu derece yüksek ayrımcılık varken ilacın feriştahı gelse bu sorunu çözemeyiz!” çıkışı ayrımcılık ve damgalama ile mücadeleye ne kadar önem vermemiz gerektiğini bir kez daha gözler önüne sermiştir.
UNFPA Türkiye tarafından organize edilen “HIV ile Yaşayan Mültecilerin ve Göçmenlerin Koruma ve Sağlık Hizmetlerine Erişimi” başlıklı webinarı 20 Ekim 2021’de saat 14:00’te gerçekleştirilecektir. Webinar, Pozitif Yaşam Derneği, Kırmızı Şemsiye Derneği ve UNFPA’in ortak yürüttüğü Kilit Mülteci Gruplar Projesi kapsamında düzenlenmektedir.
Webinar kapsamında uzmanlar eşliğinde kamu sağlığı perspektifinden HIV/AIDS, mültecilerin ve göçmenlerin koruma ve sağlık riskleri ve ihtiyaçları, başarılı vaka yönetimi uygulamaları ve dahası konuşulacaktır.
Webinara katılım formuna aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
https://docs.google.com/forms/d/e/1FAIpQLSd8Vl2mGjwiYsrYCVjyKatPjneeEzMLOwKhylj2hPH2FLP_EQ/viewform
Not: Webinar Türkçe ve İngilizce şekilde Zoom üzerinden simultane tercüme imkanıyla gerçekleştirilecektir.
Access to Protection and Health Services for Refugees and Migrants Living with HIV Webinar
We are pleased to invite you to our webinar that will be on 20 October at 14:00.
Within the scope of the Key Refugee Groups Project, we are organizing a webinar for service providers and organizations in Turkey in order to improve the access to services for refugees and migrants living with HIV.
We will be discussing HIV/AIDS from the public health perspective, protection risks and needs of refugees and migrants, successful case management practices and more. You can RSVP through this link and the webinar link will be shared with you later. https://forms.gle/PmYafGxQWhYexLoYA
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı Hizmet Sunumu Genel Müdürlüğü’nün 16 Ağustos 2021 tarihinde çıkardığı 2021/29 sayılı Genelge ile Medikal Ulak Sistemi (“MEDULA”) hakkında bir dizi değişiklik yapılmıştır. Bu değişikliklerden en önemlisi, sistemde depolanan kişisel sağlık verilerinin, kişilerin kendileri ya da özel olarak yetkilendirdikleri vekilleri tarafından yapılan başvurular ile silinmeyeceği ya da bu bilgilere erişimin sınırlandırılamayacağı, bu husustaki taleplerin işleme alınmayacağı yönündedir. Böylece MEDULA sistemine erişimin sınırlandırılması yalnızca mahkeme kararıyla ya da hakkında koruyucu veya önleyici tedbirler alınan kişilerin gizliliği için idari kurum talebi yoluyla çizilmiş durumdadır. Bunun yanı sıra, Genelge’nin yayımlanma tarihinden önce yaptıkları başvurularla MEDULA sistemine erişimi sınırlandırılmış kişilerin sağlık verileri eczacılara, hekimlere ve ilgili sağlık personeline tamamıyla açılmış durumdadır.
Söz konusu düzenleme, anayasal ve kanuni teminat altına alınan kişisel verilerin korunması hakkına ve özel hayatın gizliliğine saygı hakkına doğrudan aykırı olduğu niteliktedir görüşündeyiz. Genelge, Türkiye’de çeşitli sağlık statülerine sahip çok sayıda kişinin sağlığa erişim hakkı, eğitim hakkı ve çalışma hakkı gibi birçok temel hak ve özgürlüğüne etki etme riski taşımaktadır. Toplumsal önyargı ve damgalama sebebiyle gizliliği yüksek hassasiyet taşıyan HIV statüsü bilgisi, kişilerin aksi yönde başvuru dahi yapamayacağı şekilde eczacılara ve sağlık personeline açılmış, HIV’le yaşayanlar mevcut durumdan daha da kırılgan hale getirilmiştir.
Pozitif Yaşam Derneği olarak, usul ve esas bakımından hukuka aykırılık taşıyan Genelge’nin iptal edilmesi ve HIV’le yaşayanların kişisel verilerinin korunması adına idari ve hukuki yollara başvurduğumuzu duyurmak istiyoruz. Bu süre içinde HIV’le yaşayan, ya da hassasiyet arz eden herhangi bir sağlık bilgisi bulunan muhataplarımızın hak ihlallerine karşı temkinli olmalarını istiyor ve hukuki ya da psiko-sosyal danışmanlık hizmetlerimiz için derneğimizle irtibata geçebileceklerini hatırlatmak istiyoruz.
Kamuoyuna duyurumuzdur.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, virüsün bulaşmasını engelleyen hiçbir gıda veya gıda takviyesi yoktur. Ancak, yeterli önlemleri almamıza rağmen virüsle karşılaşmamız durumunda, güçlü bir bağışıklık sistemi hastalığı daha hafif atlatmamızı sağlayacaktır. Bağışıklık sistemini güçlü tutmanın en önemli bileşenleri ise; sağlıklı beslenmek, fiziksel olarak aktif olmak ve düzenli uykudur.
Söz konusu bağışıklık sistemini güçlendirmek olunca hemen her yerde; A, D, E ve C vitamini, çinko, selenyum ve omega-3 gibi besin öğeleri ile prebiyotik-probiyotiklerin tüketiminden bahsedildiğini görürüz. Bu besin öğelerini, vücudumuzda eksikliği biyokimyasal testlerle gösterilmeden tablet ya da başka formlarda kullanmak toksik alıma neden olabilir. Bu yüzden en doğru yöntem; mevsimine uygun, ihtiyacımız kadar ve çeşitliliği sağlayacak şekilde beslenmektir. Örneğin sağlıklı bir öğün planı yaparken, ana öğünlerimizde tabağımızın bir çeyreği sebzelerden, diğer çeyreği tam tahıl ürünlerinden ve kalan yarısının eşit üç parça halinde meyvelerden, yüksek proteinli gıdalardan (kurubaklagiller, et, yumurta, balık, tavuk, yağlı tohumlar, vb.) ve süt ürünlerinden (süt, yoğurt, ayran, peynir vb.) oluşması önerilmektedir.
Sosyal izolasyon gereği raf ömrü uzun ve dayanıklı gıdaları alarak mutfak alışverişimizi olabildiğince seyrek yapmaya çalışırken aldığımız gıdaların besleyici yani; protein, lif, vitamin, mineral ve antioksidanlardan zengin gıdalar olmasına da dikkat etmemiz gerekmektedir. Tek başına hiçbir gıdanın yeterli olmayacağı gibi koşa koşa depoladığımız makarnalar da tek başlarına yeterli besleyiciliğe sahip değillerdir.
Meyve ve sebzelerin bir çoğu, uzun sure dayanan gıdalar olmasa da C vitamini ve lif içerikleri nedeniyle her öğünümüzde yer alması gerekmektedir. Bu mevsimde bulunabilecek sebzeler; karnabahar, lahana, ıspanak, brokoli, biber, turp, havuç, patatestir. Elma, armut, greyfurt, portakal, kivi ve muz da bulunabilecek meyvelerdir. Sarı-turuncu renkli sebze ve meyveler A vitamini içeriği yüksek gıdalardır ve beslenmemizde yer almaları bu yüzden önemlidir. Yeşilliklerin yanısıra uzun süre dayanan sebzelerden olan havuç, turp, mor lahana ile salatalarımızı çeşitlendirebiliriz. Öte yandan salatalarımıza limon sıkarak C vitamini alımımızı arttırırken sirke ekleyerek de probiyotik alımımızı arttırabiliriz.
Taze sebzelerin yanısıra domates, patlıcan, bamya gibi kurutulmuş sebzeler ile kayısı, üzüm, incir gibi kuru meyvelere de beslenmemizde yer verebiliriz.
Bağışıklık sistemimizi oluşturan hücrelerimiz protein yapıda olduklarından yeterli protein tüketimi de çok önemlidir. Kaliteli protein kaynağı olarak yumurta ve peynir nispeten uzun ömürlü gıdalardır. Sağlıklı kişiler, her gün 1 haşlanmış yumurta ve 1-2 kibrit kutusu kadar çok tuzlu olmayan peynirlerden rahatlıkla tüketilebilir. Hem protein hem de omega-3 kaynağı olması nedeniyle haftada 2 kez tüketilmesi önerilen balığın ise tazesini bulup tüketmek zor olacağından dondurulmuş balıkları veya konserve ton balığını evde bulundurabiliriz. Dondurulmuş balıkları kızartmadan fırında pişirerek, konserve edilmiş olanları ise yağını süzerek tüketmek unutulmaması gereken noktalardır.
Kurubaklagiller (nohut, kuru fasulye, mercimek, barbunya, kuru börülce) hem raf ömürlerinin uzun olması hem de protein içerikleri nedeniyle önemlidirler. Tek başlarına yemekleri ve çorbaları yapılabildiği gibi et ve sebze yemeklerine rahatlıkla eklenebilirler. Ayrıca kuru fasulyeden ve kuru börülceden yapılacak zeytinyağlı, sirkeli, soğan-sarımsaklı salatalar oldukça besleyicilerdir. Kuru baklagillerin bir diğer önemi vegan ve vejetaryenlerin tüketebildikleri temel protein kaynağı olmalarıdır.
Süt-yoğurt grubundan ise UHT sütler uzun süre dayanıklılığı ile genellikle ilk tercih edilen olsa da yoğurt ve kefir tüketimi de prebiyotik içerikleri nedeniyle önemlidir. Probiyotikle zenginleştirilenleri de tüketilebilir.
Sağlıklı yağ tüketimi için yemeklerimizde ve salatalarımızda zeytinyağını tercih etmeliyiz. Ayrıca avokado ve keten tohumu da sağlıklı yağ tüketimimizi destekleyecek gıdalardır. Badem, ceviz, fındık, yer fıstığı gibi kuru yemişler hem E vitamini hem de çinko, magnezyum, selenyum gibi mineral içerikleriyle günde 1 avucu geçmeyecek kadar tüketilmesi gereken gıdalardır.
Vücudumuzda güneş ışığı varlığında üretilen D vitamini için ise balkon ve pencerelerden güneş ışığı ile arada cam olmadan direkt olarak temas etmemiz gerekmektedir. Günlük 15-20 dakika yeterli olacaktır.
Su tüketimi vücudumuzdaki tüm süreçlerin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi için önemlidir. Ortalama 2 litre kadar yani 8-10 bardak kadar su tüketmeliyiz. Sade su içmekte zorlananlar limon ve elma dilimleri, kabuk tarçın ile suyu doğal yollarla aromalandırabilirler. Bu noktada unutulmaması gereken çay ve kahve tüketiminin su yerine geçmediği, hatta çay ve kahve tüketimi arttıkça içmemiz gereken su miktarının daha da arttığıdır.
Sağlığımız için tüketimini sınırlamamız gereken gıdalar da vardır. Bunlar şeker ve şekerli yiyecekler-içecekler, gazlı içecekler (kola, gazoz), hazır meyve suları, aromalı maden suları, beyaz ekmek ve beyaz undan yapılmış her türlü hamur işleri, aşırı tuz içeren gıdalar (hazır soslar, cips, tuzlu kraker ve tuzlu bisküviler), işlenmiş etler (salam, sosis, sucuk) ve aşırı yağlı yiyeceklerdir (krema, kaymak, mayonez). Ayrıca enerji içeriklerinin yüksek olması ve bağırsaklarımızda vitamin-mineral emilimini olumsuz etkilediği için alkol de tüketilmemelidir.
Bu dönemde hem şok diyetler yapılarak zayıflamaya çalışılmamalı hem de ihtiyaçtan fazlası tüketilerek kilo alınmamalıdır. Bilinçsizce yapılan düşük kalorili diyetler yeterli ve dengeli beslenmemizi engelleyerek bağışıklık sistemimizi de zayıflatacaktır. Öte yandan bağışıklık sistemini güçlendirdiği düşünülerek belli gıdaların fazla tüketimi de dengeli beslenmeden uzaklaşmamıza ve fazla enerji alımıyla beraber, evde kaldığımız ve fiziksel aktivitemizin azaldığı bugünlerde kilo alımına neden olacaktır.