Bazı aileler vardır ki onların çocukları “farklıdır”. Onlar daha eğitimli, daha bakımlı, daha refah içinde yaşayan ya da toplumsal normlara en uygun yaşayan çocuklardır herkesin gözünde. Ben de böyle bir aileden gelmenin yarattığı bu ön kabuller altında kendi olmaya çalışan genç bir bireydim. Üniversiteyi kazanmış ve ailemin yanından ayrılarak üniversiteyi kazandığım şehre taşınmış, komşunun “meşhur oğlu” ilgisinden uzakta aile öğretilerimin doğrultusunda nezih bir öğrencilik hayatı sürmeye başlamıştım (her gece sınırsızca içki içtim, okulda ne ya hu daha 4 sene var, gencim güzelim, vur patlasın çal oynasın, nerede gece orada sabah, yansın geceler yaşadım.).
Nezih (hovarda) yaşam tarzımın getirdiği narinlikten olsa gerek hastalandım. Çok hastalandım. Günlerce düşmeyen ateşim sonrasında doktor bir de kan değerlerine bakalım dedi. Bakın doktor bey. Eğitimli, bakımlı, refah içinde bir gencin kanında ne olabilir ki?
Yeni tanıştığım kız arkadaşımla görüşmeye giderken aldığım telefonla doktorun yanında buldum kendimi. Özel bir ilgi, kahve geldi doktoru beklerken sonra doktor. Havadan, okuldan, gelecekten konuşuyor doktor, eski Türk müziklerindeki o uzun notadan notaya koşan taksimler gibi taksim atıyordu. Durumun garipliği ve beklettiğim kızın heyecanıyla sallanan bacağıma kaymışken dikkatim doktor durdu, yutkundu ve usulca pozitif olabilirsiniz dedi.
– Pozitifsiniz.
– (Gencim ben ya hu. Ne kira, ne fatura, ne banka taksiti, ne de bakmak zorunda olduğum bir çocuk var. Lale devrindeyim. Elbet pozitifim. O nasıl sonuç şimdi?) Yani?
– HIV sonuçlarınız pozitif geldi.
Ama ben, komşunun “meşhur oğlu”, doktor beyin oğlu, kolej mezunu, teknik üniversite öğrencisi olan ben. Ama ben iyi eğitimliyim. Nasıl olur? Hemen mi zayıflayacağım? Kaç ayda ölürüm acaba? Ben hiç seks işçisiyle de birlikte olmadım. Yurt dışından gelen birileriyle birlikte oldum mu? Türkiye’de böyle hastalık mı olur? Kolumdaki o leke ne? Ateşim var galiba. Midem de bulanıyor. Kim “pause” tuşuna bastı hayatın. Bu doktor ne anlatıyor, neden anlamıyorum söylediklerini? Ölüm çıktı yola, koşar adım geliyor.
7 yıl sonra bugün (2017).
Yaşıyorum, sağlığım pek yerinde. Okul bitti. Çalışıyorum, 6 ay sonra ufukta nişan görünüyor. Her gün ne çok şey öğreniyorum. 20 yaşında iyi eğitimli bir cahil olan ergenliğimden sonra ne çok şey değişti? Ailenin, sosyal statünün, akademik başarının, ekonomik gücün değil de her anlamda doğru bilgiyle korunmanın önemini yaşayarak öğrendim. Doktor babam ve akademisyen annemin beni yetiştirirken hiç önem vermediği konuları tek, tek tecrübe ederek öğrendim. Acılı oldu ama acıtan cahilliğimdi. O kadar cahildim ki 1 prezervatifle korunabileceğim, ya da günde 1 ilaçla hiçbir sağlık sorunu yaşamadan yaşamıma devam edebileceğim HIV enfeksiyonuyla karşılaştığımda kendimi öldürmeyi tasarlayacak, okulu bırakacak kadar zarar verdim kendime. HIV’in veremeyeceği zararlara sürükledim kendimi. Bir o kadar ailem için acı dolu geçti o günler. O en iyisini bilir çocuk geliştirme tekniklerinin yalnızca akademik başarı ve övgüye dayanıp insanın en temel yanlarını nasıl dışladığını, çocuklarını nasıl savunmasız bıraktıklarını gördüler. Onlar da pozitif yönde değişti.
Pozitif Yaşam Derneği yaşanmış öykülerimizi istediğinde bu fırsatı kaçırmak istemedim. Belki bir anne ya da babaya ulaşır, çocuklarının cinsellik hakkında bilgilenmesini sağlarım dedim. Belki benim gibi kendini akademik başarı, kariyer ve ekonomik güç içerisinde kutsayan ve enfeksiyonla karşılaştığında kendini pislik, kirli, değersiz gören bireylere; Dur!, Sakin ol! Ne değersizsin, ne kirli, ne ahlaksız, sadece cinsel sağlık hakkında cahil ve korunmasızdın, geç kalmış değilsin ömrün önünde uzanıyor, doya doya yaşayacaksın. Daha eğitimli, daha donanımlı, pürü pak, tertemiz, pek pozitif deme şansı yakalarım.
Tüm hikayemiz babamın zatürre teşhisi alarak hastaneye yatmasıyla başladı. 60 yaşın getirdiği bir sorun olarak gördüğümüz bu hastalık uygulanan tedavilere rağmen bir türlü iyileşmiyordu. Günden güne zayıflamaya başlayan babamın durumu artık endişe verici bir hal almıştı.
Annemi dinlenmesi için eve gönderdiğim günlerden birinde hemşire odaya girerek beni dışarı çağırdı ve doktorun benimle görüşmek istediğini söyledi. İçimi hem bir ümit kapladı hem bir endişe. İnsanın beyni saniyede ne çok farklı şey düşünebiliyormuş en iyi doktorun odasına giden o koridorda gördüm. Birbirinden taban tabana zıt düşünceler peşim sıra geliyordu benimle.
Odadan çıktığımda zihnim donmuş, hiçbir şey düşünemez hale gelmiştim. 32 yıllık babam HIV pozitifti. Tüm anılarımız gözümün önünden geçiyor ve bir cenaze merasimi beliriyor önümde. Göz yaşlarımı tutamıyordum. Tanı için geç kalınmış, bağışıklık sistemi zayıflamış ve doktorların fırsatçı enfeksiyon dediği hastalıklar saptanmış. Meğer yaşlılığa yorduğumuz zatürre bunlardan ilkiymiş.
Bize de geçmiş midir? Ya annem? Torunlarını sürekli öperdi onlara bir şey olmuş mudur? İnsanın hasta yatağında yatan babasının ardından bunları düşünmesinin yarattığı acıyı anlatabilmem mümkün değil. Doktorlar hemen tedaviye başladılar. Annemize de tahlil yapılması gerektiğini söylediler. Pozitif Yaşamak adında bir kitabı da okumamız için verdiler. İşte o kitap bizim için, verilen ilaçlar da babam için dönüm noktası oldu.
Antibiyotiklerin yan etkisi sandığımız ishal, zatürre, eklem sorunları yavaş yavaş geçerken babam kilo almaya, neşelenmeye başladı. HIV ile yaşamaya dair tüm bilgilerin yer aldığı Pozitif Yaşamak kitabında enfeksiyona dair bilmemiz gereken her şeyi öğrendik. Öğrendikçe düşünmenin acı verdiği tüm endişeler bir, bir yok olmaya başladı. Annemin testleri negatif geldi. Tüm zamanını babama ayırmaya, onu güçlendirmek için yardım etmeye başladı.
1,5 ay önce öksürük krizleriyle girip, yataktan çıkamayacak kadar kötüleyen babam şimdi elinde çantaları gülerek evimize, torunlarına geri dönüyor. Yüzünde bitmeyen bir neşe. Bizlerde tarifsiz bir huzur. AIDS evresinde HIV enfeksiyonu alıp tedaviler sayesinde eski sağlıklı günlerine yeniden adam benim babam. Herkesten güçlü, çocukken arkadaşlarıma dediğim gibi herkesin babasını dövecek kadar güçlü ve sağlıklı babam.
Hastane sonrası görüştüğümüz Pozitif Yaşam Derneği’ne hazırladıkları ve bizlere ulaşması için dağıttıkları kitap için çok teşekkür ederiz. Bilginin, doğru bilginin hayatlarımızı nasıl değiştirdiğini sizlere anlatmak için bize bu yazıyı yazmayı teklif ettikleri için de ayrıca teşekkürler.
Hastalıkların ahlakı, kiri, pası olmadığını öğrendiğimiz bu süreçte öykümüzün aynı durumda kalan her oğul’a ya da babaya rehber olmasını dilerim.
Ben bir tıp doktoru ve HIV pozitifim. On binlercenizden biriyim. Hikayemde kanlı bir ameliyattan sıçrayan kan, ya da elime batan iğne ile başlayan bir drama anlatmayacağım sizlere. Aksine on binlercemiz kadar sıradan pozitif olmam. Yetersiz cinsel sağlık bilgisi, DR. unvanının sonsuz egosunun getirdiği pervasızlık ve umursamazlık.
Sıradan bir hastane gününde kendi sağlık kontrollerimi yapmak aklıma gelmiş, sisteme testlerin istemlerini yaparken ANTI-HIV’i de eklemiştim. Geleceğinden asla şüphe etmediğim negatif sonuçla kendi kendime bir tatmin yaşayacaktım. Lakin işler pek istediğim gibi gitmedi bu sefer. O sonuç gelmedi. Laboratuvardaki doktor arkadaşım cep telefonumdan arayarak kahveye çağırdı. Bayram değil seyran değil, hayırdır inşallah? Kahvemizi içerken son dönemlerde hiçbir hastanın kanıyla temas edip etmediğimi veya iğne batması benzeri bir şey yaşayıp yaşamadığımı soran arkadaşıma dayanamayıp ağzındaki baklayı derhal çıkarması gerektiğini, sıkıldığımı söyledim. ANTI-HIV sonucumun doğrulama testine gitmesi gerektiğini söyledi usulca. Bakakaldım. Hastanenin önündeki bankta elimde kahve arkadaşımın yüzüne öylece bakakaldım. Üstümdeki doktor önlüğünün eriyip gittiğini, hastane binasının toz olup yok olduğunu hissettim. Annem geldi aklıma önce. Sonra işim ve sevgilim. Ben bittim.
Bitmemişim. Doğrulama testi için numune verdikten sonra arkadaşımla bütün geceyi beraber geçirdik. Fakültede az biraz edindiğim bilgilerden başlayıp tüm güncel bilgileri anlattı bana sabaha kadar. Tedaviler, işleme mantıkları, sonuçları. Öğreniyordum yani öğreniyormuşum ama o an pek fark ettirememişim. Bekleme süresi tam bir azapmış. Bir hekim olarak denklemin diğer tarafında olmanın ne büyük zenginlik olduğunu şimdi idrak ediyorum. Tam iki buçuk hafta, arafta bir bekleyiş. Sonra kesin tanı. Pozitif bir doktor. Güya en iyi bilen ama aslında ne bilmediğini bilmeyen bir doktor.
Bağışıklık hücre sayılarım her ne kadar olması gereken aralıkta olsa da hemen tedaviye başladım. Önemli kilometre taşlarından birini bir an önce ardımda bırakmak istedim. Zira odaklanmam gereken bir gönül ilişkim vardı ve benim bu iki buçuk haftalık sersemliğimden oldukça zarar görmüştü. Hastanıza tanı açıklamaktan çok daha zor sevdiğiniz insana ona bulaştırmış olma ihtimaliniz olduğu hastalığınızı anlatmak. Geceler boyu süren planlamalardan sonra beni terk edeceğini kabullenmiş bir şekilde anlattım kendimi. Tüm süreci. Test olması gerektiğini ve sonucun negatif de pozitif de olabileceğini söyledim. Sonra da her ne yaparsa yapsın hak vereceğimi belirttim.
Öptü. Başa gelen çekilir dedi bir daha öptü. Bana bir şey bulaştıysa benim ihmalkarlığımdan dedi yine öptü. Bir dakika ben böyle planlamamıştım. Kızacaktı, bağıracaktı terk edecekti ben de dayatılmış çaresizliğimde kahrolacaktım. Planlar suya düştü. Ertesi gün testini oldu, negatif sonucunu aldı ve kendimi açtığım andan itibaren her gün en az 1 kez öpüyor. İlaç saatlerini kontrol ediyor, muayene günlerini aksatınca dır, dır ediyor. Gerisi kaldığı yerden devam.
Ben mi günde 1 tablet ilacım, sıfır yan etki sağlıklı bir şekilde eskisi gibi yaşamaya, çalışmaya ama eskisinden çok daha fazla sevmeye devam ediyorum.
Siz, siz olun kalbinizden sevgiyi, kadın, erkek fark etmeksizin yanınızdan kondomu ayırmayın.
Merhabalar. 3 yıldır HIV ile yaşayan evli bir erkeğim. Sizlerle hikayemi paylaşmak istememin en büyük sebebi zorlu yollardan geçip, en umutsuz anımızda bile çabalamaktan vazgeçmeyişimiz. Sonunda da isteğimize ulaşmış olmanın verdiği tarifi olmayan mutluluğumuz.
Tanı aldığımda şok olmuş, inanamamış, karanlık bir resmin içinde görmüştüm kendimi. Zihnim karışmıştı, ne olacaktı şimdi, severek evlendiğim her şeyden çok değer verdiğim eşime bulaştırırsam, ya bebek hayallerimiz, artık biz kalabalık bir aile olamayacak mıydık? Buraya yazmakla sığdıramayacağım yüzlerce soru hücum ediyordu çalışırken, akşamları evde, geceleri uyumadan önce.
Kabul aşamasını gerek doktorum gerek Pozitif Yaşam Derneği gerekse eşimin beni yalnız bırakmamasının yanında tedaviyle saptanamaz seviyeyi de görmek, ilk zamanlarda hissettiğim ve düşündüğüm pek çok şeyi değiştirdi. Artık hayatımıza kaldığımızdan yerden devam etmeye başlamıştık, tek eksiğimiz ailemizin genişlediğini görememekti. Bir bebek sahibi olmayı ben de eşim kadar çok istiyordum, pırıl pırıl gözlerinin içi gülen sağlıklı bir bebek.
Saptanamaz olduğumda veya kondom kullandığımda eşime HIV bulaştırmayacağımı biliyordum ama gebelik söz konusu olunca nasıl bir durumla karşı karşıya kalacağımız belirsizdi. Araştırmaya başladık ve çeşitli yöntemlerin olduğunu öğrendik, tüp bebek, sperm yıkama, aşılama gibi. Bunlar maliyeti yüksek işlemlerdi ve özelde yaptırmamız gerekti. Bizim bütçemiz buna yetmediğinden çocuk sahibi olabilmek için ne kadar para biriktirebiliriz hesabına düşmüştük. Fakat bir yıl önce beklemediğimiz bir seçenekle karşılaştık. Uzun süredir saptanamaz seviyede olduğum için normal yollarla yani korunmasız cinsel birliktelikte eşimin gebe kalabileceğini söyledi doktorumuz. Tabi ki başta endişelendik ve şüpheyle yaklaştık. Hemen dernekle iletişime geçip onlardan bilgi aldık. Araştırdık, enfeksiyon ve kadın doğum uzmanlarına ayrı ayrı sorduk. Fikre sıcak yaklaşmayan hekimler de vardı bulaş olmadan doğum yapmış kadınlar da vardı. En sonunda denemeye karar verdik, tabi ki uzmanımıza danışarak. Eşimin gebelik haberini aldığımız gün içimizde bir telaş vardı. Üzerimdeki sorumluluğun ağırlığını tarif etmem imkansız. Tekrarlayan testler sonucu eşim negatif çıktığında ilk kez derin ve rahat bir soluk alabilmiştik.
Şimdi kollarımızda 4 aylık bebeğimiz, üç kişilik mutlu bir aileyiz. 3 yıl önce bu mutluluğa sahip olacağım aklımın ucundan geçmiyordu, şimdi bence sahip olacağım en güzel şeye sahibim: eşim, kızım ve sağlığım.
Hayatımın hiç beklemediğim bir anında tanı almış biri olarak yazıyorum hikayemi. Okulundan mezun olmuş, askerliğini yapmış nişanlısıyla evlenmek ve bir aile sahibi olmak istemiş 27 yaşında bir gençtim. Nişanlımla ilişkimizde bir sonraki adımı atıp hayatlarımızı birleştirelim dediğimiz noktadaydık. Düğün tarihimiz belliydi, geriye nikah işlemleri için evraklarımızı tamamlamak ve gün almak kalıyordu. Aile hekimime neyle karşılaşacağımı bilmeden gidip kan verdim. Aradan birkaç gün geçip tekrar kan vermeniz gerekiyor diye beni aradıklarında laboratuvarda bir sorun olduğunu düşünüp biraz hayıflanarak biraz da bir an önce nikah işlemlerini başlatmak istememin verdiği sabırsızlıkla aile hekimliğime gittim.
Herhangi kötü bir şey olma ihtimali aklımın ucundan bile geçmemişti. İkinci kez kanımı verirken “tahlillerde bir hata olmuş, bu yüzden tekrar kan alıyoruz, sonra biz sizi bilgilendireceğiz” diyerek beni gönderdiler. Ben düşünmediğim gibi onlar da hiçbir olumsuz ihtimalden bahsetmemiş, beni neyle karşı karşıya olduğuma dair uyarmamışlardı. Birkaç gün sonra tekrar gittiğimde testlerin hala sonuçlanmadığını biraz sürebileceğini söylediler. O zamana kadar olmayan rahatsız edici bir his oluşmuştu içimde. Neden hala sonuçlanmamıştı, ne bekliyorlardı ki bu kadar uzun, nişanlım almıştı bile raporunu çoktan. Derken 10 gün sonra sonunda gerçekle yüzleştim. İlk testte şüpheli bir durum olduğunu, emin olmak için daha güvenilir bir test olan western blot testini beklediklerini, onun da sonucunun pozitif geldiğini yani bende HIV olduğunu söylediler. Şu anda bunları yazabiliyorum ama o gün zaman donmuştu, doktor bir şeyler anlatıyordu, kulaklarımda ise bir uğultu.
Doktorun yanından çıktım, yürümeye başladım, her şey o kadar boş ve anlamsız geliyordu ki, hiçbir şey hissetmiyordum sanki. Yavaş yavaş düşünceler sarmaya başladı zihnimi. Kendimi geçmiştim, biz ne olacaktık, sevdiğim kadına ne diyecektim? Son birkaç yılımız bir araya gelebilmek için okuldan mezun olmayı, askerliğin bitmesini, iş bulmayı beklemekle geçti, kaç yıl bıraktık geride, onca adım attık geleceğe doğru. Şimdi her şey aptal bir virüs yüzünden sonlanacak mıydı? Tabi ki ilk aklımdan geçen “bunu ona yapamam, ona bulaştırıp onun da hayatını mahvedemem” idi. Ayrıca acaba o benimle yapar mıydı? Kendimi bu dünyada fazlalık gibi hissetmeye başlamıştım. Bir süre yürüdüm, nereye gittiğimi çok önemsemeden, yavaş yavaş kendime geliyordum ve duygular da hücum ediyordu. Sanırım şok aşamasıydı ilk birkaç saat, sonra kızdım, üzüldüm, endişelendim, pişmanlıklar yaşadım. Ölecek miydim, aileme ne diyecektim, bundan sonra nasıl yaşardım, nişanlımdan ayrılmak yapacağım ilk iş olmalıydı ama önce kendimi toplamam gerekti.
Eve geldiğimde bu halimin son bulması gerektiğini düşündüğümden bir şeyler yapmak istedim. Tabi ki ilk aklıma gelen internetten araştırma yapmak oldu. Sayfalarca okuduğum iç karartıcı şeyden sonra Pozitif Yaşam Derneği’ne denk gelmek can simidiydi benim için. Ertesi günü iple çektim ve onlarla iletişime geçtim. Hastaneden önce derneğe gitmek değişik bir durumdu açıkçası, biraz çekindim ve doğruluğundan da emin değildim. Yani bir hastalıktan bahsediyoruz ve doktor ilk gitmem gereken kişi olmalı değil mi. Fakat aklımda o kadar çok soru vardı ki, hangi hastane ve hangi uzman doktora gideceğimi bile bilmediğimden danışmanlık almanın iyi olacağını düşündüm.
Çok da iyi düşünmüşüm. Dernekteki görüşme beni bambaşka bir yere götürdü, tüm gece internette okuduklarım ve öncesinde etraftan öğrendiklerimin yanında dernekteki bu “pozitif” tablo beni şaşırtmıştı. Duyduklarıma inanmıyordum, ölmeyecektim, tedavi vardı, evlenebilecektim, hatta çocuğum bile olabilirmiş. Nişanlımdan ve enfeksiyonla ilgili kaygılarımdan bahsettim. Gerçekten beni sabırla dinlediler ve tüm sorularıma tek tek cevap verdiler. Evlenmek için yasal engel olmadığını, bebek sahibi olabileceğimizi, sağlık durumumu kimseyle paylaşmak zorunda olmadığımı öğrendiğimde gerçekten rahat bir nefes aldım.
Aldığım, öğrendiğim tüm yeni bilgilere rağmen hala aklımda “ya beni terk ederse” kısmı yankılanıyordu. Bu konuda da imdadıma yetiştikleri için ne kadar minnettar olduğumu anlatamam. Hemen değil ama kısa bir süre sonra nişanlıma kronik bir hastalığım olduğunu, evlenmemize engel olmadığını, tedavisi olduğunu ve düzenli tedavi olduğumda ona bulaşmayacağını, günün birinde istersek bebek sahibi de olabileceğimizi söyledim. Son günlerdeki durgunluğum, sağlık raporu ile ilgili gecikme gibi şüphelendiği durumlar da aydınlanmış oldu. Benim yaşadığımdan daha fazlasını yaşayacağını, bana kızacağını hatta beni terk edeceğini düşünürken hiç beklemediğim bir tepkiyle karşılaştım. Evet, şok olmuştu, anlamaya çalışıyordu, kaygılanmıştı da ama kızmamıştı, ayrılıktan hiç bahsetmedi bile. Bana sarıldı, biraz ağladı, sonra kendini toplayıp ne yapmamız gerektiğini sordu. İşte o noktada dernekle tekrar iletişime geçip nişanlımla danışmanlık hizmeti almak üzere birlikte derneğe gittik. A’dan z’ye ne varsa anlattılar, dinledik, nişanlım sorularını sordu, kaygılarını benden çekinerek de olsa dile getirdi. Artık karanlık noktalar aydınlanmış, soru işaretleri tek tek çöpe gitmişti.
Tabi ki olanları kabullenmek için zaman gerekse de dernekteki görüşmelerimiz tüm sürecin çok daha kolay geçmesine daha hızlı kabullenmemize yardımcı oldu. Şimdi evliyiz ve eşimle mutluyuz, onlar sayesinde ilişkimiz sarsılmadı ya da saçma kararlar vermedik. İyi ki varlar, en zor zamanımızda bizi yalnız bırakmadılar, tekrar teşekkürler.
Mülteci Destek Hizmetleri Web Sayfaları, Kilit Mültecileri Destekleme Projesi kapsamında oluşturulmuştur. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) Türkiye, projeyi 2 uygulayıcı ortak ile birlikte yürütmektedir: Pozitif Yaşam Derneği ve Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği. Proje Avrupa Birliği Sivil Destek ve İnsani Yardım Ofisi (ECHO) tarafından finanse edilmektedir. Proje kapsamında 5 Mülteci Destek Merkezi ve bir adet Mülteci Destek Hattı kurulmuştur.